Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde o şu iken, bu o iken, grunge müzik dünyayı kasıp kavururken, 90’ların karanlık Türkiye’sinin de aynı karanlıkta bir kasırgaya ihtiyacı olduğu açıkmış. Kargo diye, “şuna benziyor” cümlesinin hiç kurulamadığı bu eşsiz grup, bu misyonu üstlenmiş. O, ne büyük bir öncü olma haliymiş ama?! Kargo’yu dinleyenler, zamanla dünyaya ait hissetmeye başlamışlar. Çünkü o zamana kadar şarkı sözleri yalnızca aşkı söylermiş. Gel zaman, git zaman, sözler iyiden iyiye hayatı sorgular olmuş. Ne de güzel olmuş, iyi ki olmuş; çok dua almışlar, işleri güçleri rast gitmiş uzun bir süre.
Lakin varmış rock müzik grubu olmanın da zorlukları işte. Hele bir de hayatı sorgulayan insanlar olunca, popüler kültürün tüm arızaları içinde daha da zorlaşmış her şey. Yaşadıkları vahim bir olayın ardından, kendilerine dönüp, kolektif bir çalışma içinde, depresif şarkılar yazmışlar. Depresif epizoduna yakışır bir şekilde, ‘Yalnızlık Mevsimi’ olmuş adı da albümün. Öyle bir albüm yapmışlar ki öyle böyle fütüristik değil. 10 yıl yaşlanma koşulu ile dinlenme vadediyormuş albüm. Ve hem sözleri hem de müzikleri ile gelmiş geçmiş en iyi albümlerden olmuş ‘Yalnızlık Mevsimi’. Bu onlara bir ömür boyu dua alma sözü verdiren albümmüş. Sonrası sessizlik yani ayrıksılığın verdiği bir tam sesli olamama hali.
Yılları yılları kovalamış, gençliğinde/toyluk zamanlarında Kargo ile kendilerini eylemiş güzel insanlar için, yine güzel atlarına binip çekip giden o diğer güzel insanlar döne yazmış ve ufukta görünür olmuşlar. Bir kıpırtı olmuş içinde, o artık büyümüş ama biraz da yorulmuş güzel insanların. Zira uzun süredir hayatlarında artık onların kendilerini eyleyebilecekleri biricik “Kargo”ları yokmuş ve işin kötüsü Kargo yokken, hayat her geçen gün daha da zorlaşmış, o dünyaya başka türlü bakan ve büyümek zorunda kalan insanlar için.
Neden sonra, denize karşı, uzun mesafeden Mecnun’un “İsmail Abiii”, diye bağırıp, İsmail Abi’nin “hoo” diye cevap vermesine benzer bir yakınlaşma başlamış yeniden aralarında. İsmail Abi gibi, parıltılı ceketiyle göz yakıyormuş Kargo. Bir buluşsalar, harikalar olacağı apaçıkmış.
ONCA YILLIK AYRILIĞIN ÖZRÜ
Başkentlilerin doğal olarak onur meşalesi olarak taşıyacağı o ilk buluşma Ankara’da CerModern’de olacakmış. Konser günü yaklaştıkça, evvelce hissedilen kıpırtı, gün geçtikçe olmuş mu yangın? Tam kadro Kargo’suz geçen yıllarda çocuk yapanların çocukları olmuş mu 20 yaşında? Müdavimler çocuklarını, kendi çocukluklarının arka plan şarkıları ile tanıştırma heyecanı içine girmişler mi? Tüm o büyüme sancısı içinde kendilerini anlamlandırdıkları harika sözleri ve o sözleri seslendiren o eşsiz ses ile yeniden canlı, capcanlı karşılaşacak olmak ancak eski, çok eski sevgiliye yeniden aşık olma ve bir tutkuya dönüşme hissi gibi olmuş mu? O öyle bir disforiden öforiye geçiş olacakmış ki (çok mutsuzluktan, çok mutluluğa geçi hali), sormayın gitsin. Ağlarken gülme, bir sonraki şarkı ile çılgınca zıplama, tanımadıkları ama Kargo dinledikleri için gözlerinin de ısırdığı akranları ile ani sarılmalar bekleniyormuş, denizin Mecnun tarafında.
Denizin İsmail Abi tarafına düşen kısmında, parlak ceketli Kargo için de çok farklı değilmiş olanlar. Onca yıl sonra, bir araya gelip, konser verme kararını kim sokmuşsa akıllarına, ki Hak ondan razı olsun – Kızıl Goncalı dizilerin ardından jargon kayması yaşadığımız doğrudur-, Mecnun tarafına düşen güzel insanlara kavuşacak olmanın heyecanı sarmış onları da. Üstelik, eski jenerasyonun sıkı sıkıya bağlı olma eğiliminde olduğu kaideleri de umursamadan; zamanın ruhunu yakalayıp, olağanüstü bir görsel şov hazırlığı içindelermiş, onca yıllık ayrılığın özrü niteliğinde.
Vee beklenen an nihayet gelmiş. CerModern’de heyecanlı topluluk o eski sevgiliyi kolektif bir halde beklemeye başlamış. Ve o beklenen an gelmiş, çatmış. Sahnede belirince o güzel insanlar, bir çılgınlık hali olmuş müdavimlerde; ağlayanlar, hıçkıra hıçkıra ağlayanlar, gülenler, çok özledik be diyenler, sarılanlar, küsenler ama o konserlik affedenler, nostaljik hisler içinde huşu ile salınanlar, Koray’ın sesinin nasıl hala aynı kalabildiğine şaşıranlar, “bu bir rüyaysa, beni sen uyandırma, uvvooo, eğer uyanıksam, beni asla uyutma voouvvo” diyenler, velhasıl neler neler… O gece hayatlarında ilk defa, 2 saat süren bir konserde, 20 şarkıyı bir gruptan dinlemişler. Şarkı sözleri öylesine anlamlı olunca, yapay zekaya bir çırpıda yaptırılan görsel şov ve sahne ışıkçısının profesyonelliği ile konser, hem göze hem kulağa hem de kalplere hitap etmiş. O gece hep ama hep özel kalacakmış denizin iki tarafı için.
Ve fakat nihayetinde, bir korku da hasıl olmuş, hasretinden prangalar eskiten Kargo şarkılarının eski müdavimlerine. Bu korku, yine terkedilme korkusuymuş çünkü geçmişte travma yaşanmış bir kere. Eğer bu geri dönüş bir konser silsilesi kadarsa, özürleri kabul edilmeyecek gibiymiş.
O silsilenin devamı olacak ikinci ve üçüncü konserler, 1 Haziran’da İstanbul’da Maximum Uniq Açıkhava’da, 2 Haziran’da İzmir Kültür Park’ta olacakmış. Ankaralılar savdıkları sıraları ile bir konser daha olması beklentisine girmişler bile.
Bu masalın sonu diğerleri gibi tam bir mutlu sonla bitmemiş ama biz yine de, kim erdiyse muradına, çıkabiliriz kerevetine.
(KÜLTÜR SANAT SERVİSİ)